İnandığımız şeyler ve inanıyormuş gibi yaparak yaşadığımız şeyler vardır. İnanıyormuş gibi yaptığımız şeyler acı verir bize.
Bunların dışında maskelerimizin altında sakladığımız benliğimizin ardında gizlediğimiz, dillendirmediğimiz için acı veren şeyler de vardır. Karşımızdaki insanın gözlerinin içine baktığımızda göz bebeklerini görebiliyorsak, o göz bebeklerinin arkasında benliğini kaplayan şeyler gibi hani....
Bir de saklasak da herkesin bildiği şeyler vardır. Sıradan, konuşmaya değmez, hatırlatmaya değmez şeyler ... Her hikayenin bir başlangıcı vardır, bir de sonu. Her romanın giriş bölümü vardır bir de bitişi. Aynı onun gibi, her hayatın bir başlangıcı vardır, bir de sonu işte tıpkı bunun gibi. Sonu olan şeylerin sonu hakkında konuşmak da acı verir bize...
Takım elbiseler altında dolaşan insanlar ya da pejmurde dolaşan herkes. Banka hesabı dolgun zengin azınlık ve akşama evine ekmek götürme çabasındaki çoğunluk her kim olursa olsun yaşayan herkes, herkes acıkır, tuvalete gider, su içer, biri birinden birazcık fazla dayansa da mutlaka herkes uyur...ve herkesten biri olamamak, kendimizi zayıf hissetmek de acı verir bize...
Herkesin hayalleri vardır. Herkesin korkuları vardır. Herkesin kaygıları vardır. Herkesin sakladığı sırları vardır içimizde durur ve yine doğal olarak sahip olduğumuz bilgiler vardır. Herkesin tabi olduğu, yaşamın koyduğu temel kurallar bilgisi gibi. Hani hepimiz doğarız, büyürüz, olgunlaşırız, yaşlanırız ya bunun gibi. İsteyerek ya da istemeyerek uyduğumuz kuralların ya da prensiplerimizin bu gerçeklere ters düşmesi, sonlu bir hayatı sonsuz gibi yaşamaya çalışmak gibi mesela, bu da acı verir bize...
Bu gerçekleri konuşturmayan, su yüzüne çıkmasına izin vermeyen iğrenç şeyin içinde yüzen bizler. Gerçeklere yaklaşmaktan korkarız, gerçeklerden uzaklaşmaksa acı verir bize...
En basit şekliyle sabah otobüs kalabalığında , kulağında kulaklıkla elindeki pahalı telefonunu etrafındakilere sergileyen, üstündeki markalı kıyafetlerin kendine ayrıcalık hakkı tanıdığına inanan ve aynı otobüste gittiği halde etrafındakilere '' Ben sizden biri değilim, sizden ayrıyım ve üstünüm, sadece bir süreliğine buradayım, sizle alakam yok.'' mesajını vermeye çalışan insanın tavırlarından dışına fışkıran zavallı acizliği . Dayanılmaz acınasılığını bastırmaya çalışırken üstüne örttüğü o maskenin altında kendini aramaya çalışmamış ve benliğine ulaşmak için hiç çaba harcamamış olmanın çürüttüğü insanca benliğin kokusu da acı verir bize...
O tip benzer bir benlikle, çoğu zaman karşımızdakine bir görüntü gibi davranırız, yeri geldiğinde sadece bir rakam oluverir tüm insanlar. Diğer insan ya da insanların ne hissettiğinin önemi yoktur. Diğerleri için bizim ne hissettiğimizin öneminin olmayışı gibi ve bu da acı verir bize...
Bu acıyı gidermek için iddialaşma, lüksle restleşme, beğenilme ve baş tacı edilme arzusu, sürekli kendinden bahsederek etrafındakilerin de insan olduğunu göremeyecek kadar körleşmek ve karşılıksız, emeksiz bedava bir sevgiyle sevilmeyi ummak büyük bir tutkuya dönüşür benliğimizde. Sonrasında bataklık derecesinde, kapsama alanından bir türlü çıkamayacağımız bencilliğe saplanır kalırız..İçimizdeki şeyler içinde en çok acı veren şeyse bencillik oluverir.
Dostlarım size bir sır vereyim mi ? Bizi bencilliğe iten tüm sebeplerin altında, başında, ortasında, sonunda yani her köşesinde kesinlikle KAPİTALİZM vardır.
Çünkü kapitalizm bize ''Ne kadar çok zengin olursak o kadar çok mutlu olacağımızı söyledi .'' Bizleri Tv dizilerini örnek göstererek bu büyük yalanına inandırdı. Çoğunluk inandığı zaman, böyle bir şey imkansız diyen bir kaç kişinin önemi de kalmadı. Kapitalizm ''Ne kadar çok paran olursa o kadar çok sevilirsin, ne kadar çok paran olursa o kadar çok saygı görürsün.'' dedi. Oysa Kapitalizm, parayla kazanılan itibarlarda, saygı görenin ve sevilenin paramız olacağını hiç söylemedi.
Kapitalizmin mutluluk formülüne inanan zavallı insanlar zengin de olsa asla tam manasıyla mutlu olamadı. Ne kadar fazla olsa o kadar az geldi, çünkü mutlu değildi. mutsuzluğunu maddi gücünün azlığına bağladı ve daha fazlası için çalışmaya, çalıştırmaya, saldırmaya ve ezmeye devam etti...
Mutluluk ve Huzur peşinde koşan bizler, denemeye değer bir hedef olarak zenginliği seçtik bu hayalin peşinden koştuk, ulaşamadıkça, o hayal bizden uzaklaştıkça ulaşmak için daha da keskinleştik, sertleştik, kırıcı ve acımazsız olduk. Zaten aşırı çalışmaya zorlanıyor, saldırıya uğruyor ve eziliyorduk. Bizlerde etrafımızdakilerin insan olduğunu unuttuk. Tıpkı etrafımızdakilerin de bizim insan olduğumuzu unutmaları gibi ve bu da bize acı verdi.
Mutluluk ve Huzur peşinde koşan bizler, denemeye değer bir hedef olarak zenginliği seçtik bu hayalin peşinden koştuk, ulaşamadıkça, o hayal bizden uzaklaştıkça ulaşmak için daha da keskinleştik, sertleştik, kırıcı ve acımazsız olduk. Zaten aşırı çalışmaya zorlanıyor, saldırıya uğruyor ve eziliyorduk. Bizlerde etrafımızdakilerin insan olduğunu unuttuk. Tıpkı etrafımızdakilerin de bizim insan olduğumuzu unutmaları gibi ve bu da bize acı verdi.
Oysa biz, hani o acıkan, uyuyan, tuvalete giden, susayan herkesin bir parçası olan biz... Biz Kapitalizmin önümüze koyduğu zenginlik ve zenginliğin bize vaad ettiği mutluluğun peşinden hiç düşünmeden koşan bizler gizliyor ve yine konuşmuyorduk. Bizim sakladığımız benliğimizde gizlediğimiz bir diğer gerçek daha vardı.. Konuşmadığımız bu gerçek, sakladığımız bu sır Allah'tı.
Kapitalizm, kendi imamlarına Kitabımızı, Kapitalizmin istediği gibi yorumlattı ve bizler de inandık, çünkü herkes inanıyordu. Asıl gerçeğin onların söylediği gerçek olmadığı gerçeğini içimize attık. Bu gerçek bize acı çektirmeye ve diğer tüm acıları doğurmaya başladı...
Dostlarım ! İnsanı, insani duygulara sadık kalmak mutlu eder.
Acımak, acınmak, karşılıksız yardım etmek, karşılıksız yardım görmek. Karşılıksız, insana insan olduğu için saygı duymak ve insan olduğumuz için saygı görmek bizleri mutlu eder. Üzüldüğümüzde dertleşebileceğimiz dostlar bizi mutlu eder, sevgiyle alınan hediyeler, aşkla yazılan yazılar mektuplar bizi mutlu eder, birbirine saygı duyan insanların meclisinde kendimize yer bulabilmek bizi mutlu eder..
Acımak, acınmak, karşılıksız yardım etmek, karşılıksız yardım görmek. Karşılıksız, insana insan olduğu için saygı duymak ve insan olduğumuz için saygı görmek bizleri mutlu eder. Üzüldüğümüzde dertleşebileceğimiz dostlar bizi mutlu eder, sevgiyle alınan hediyeler, aşkla yazılan yazılar mektuplar bizi mutlu eder, birbirine saygı duyan insanların meclisinde kendimize yer bulabilmek bizi mutlu eder..
Dostlarım! Kapitalizmin bize söylediği ama içimizde ta derinimizde sakladığımız sırlarla hiç örtüşmeyen şeyler, örneğin ; babamıza bile güvenemeyeceğimiz ve babamızın da bize güvenmediği bir ortam bizi mutlu etmez..Ayrıca çok çalışmak, zamanın yetmediği bir ortam bizi çıldırtır, insanlıktan çıkarır ve insanlıktan çıkmak bize acı verir...
Avrupalının ''Modern'' kafasının ürettiği kapitalizm, bizim ''Medeniliğimizi'' yitirmemize neden oldu. Çünkü büyük medeni devletimiz Osmanlı, modern Avrupa'nın zenginliği ve sözde gelişmişliği karşısında kaybetmiş bizler de Avrupa'nın dayattığı kurallara uygun Medeni olmaktan uzak Modern sistemimizi kurmuştuk. Yani yeni Türkiyeyi. Avrupa'nın zenginliğinin sözde modernliğiyle alakasının olmadığını, zenginlik kaynağının Sömürgeciliği olduğunu ve sömürgeciliğin dinimize uygun olmadığını çok iyi biliyorduk, bu bilgiyi derinlerimize atmakta acı verdi bize....
Artık medeni değil moderndik. Medeni olmak, Medineli olmaya dayanan bir kavramdı. Medeni olmak Medineli efendimizin, Hz. Peygamberimizin ahlakıyla ahlaklanmak demekti. Kitabımızda Rabbimiz Hz.Peygamberimizi bizlere güzel ahlakı tamamlaması için yolladığını duyurmamış mıydı ? Yani, düşene yardım etmek, acizle paylaşmak, böbürlenmemek, kibirlenmemek, saygı göstermek, bağışlamak, affetmek, faizden uzak durmak, okumak, terbiyeli olmak, harama el uzatmamak, malımızın belli bölümünü karşılıksız şekilde fukarayla paylaşmak demek olan zekat vermek gibi Tanrısal emirler tüm insanları mutlu edebilecek asıl kavramlar değil miydi?
Artık medeni değil moderndik. Medeni olmak, Medineli olmaya dayanan bir kavramdı. Medeni olmak Medineli efendimizin, Hz. Peygamberimizin ahlakıyla ahlaklanmak demekti. Kitabımızda Rabbimiz Hz.Peygamberimizi bizlere güzel ahlakı tamamlaması için yolladığını duyurmamış mıydı ? Yani, düşene yardım etmek, acizle paylaşmak, böbürlenmemek, kibirlenmemek, saygı göstermek, bağışlamak, affetmek, faizden uzak durmak, okumak, terbiyeli olmak, harama el uzatmamak, malımızın belli bölümünü karşılıksız şekilde fukarayla paylaşmak demek olan zekat vermek gibi Tanrısal emirler tüm insanları mutlu edebilecek asıl kavramlar değil miydi?
Medeni olmak yani Medineli olmak, yani Peygamberimiz gibi olmak bizim hedefimiz olmalıydı.Oysa bizler biraz kör, biraz şaşıydık bu gerçeğe karşı.Çünkü Modern olmak için sarıldığımız Kapitalizm bencil olmayı, karşılıksız vermemeyi ve bizden gayrısının insanlığına saygı duymamak gibi Medeniliğin gerektirdiği tüm kurallara aykırı kurallar benimsetmişti bize ve bu bize acı veriyordu....
Modern olmak yada Medeni olmak ? Bu iki gerçekten biri yalandı ve biz yalan olanın peşinden gerçek gibi yürürken acı çekiyorduk...
Dünyanın her köşesindeki insanlar acı çekiyor. Bunun nedeni İnsanları insanlıktan çıkaran kapitalizm.
Bu acıyı en çok Müslümanlar yaşıyor. Çünkü yaşananlar ve inanç bir birini tamamlamıyor. Çelişki acı veriyor ve tam bu sebepten dolayı, bu yalanın sonu geldi, İçimizdeki en temel gerçeğe yani Rabbimizin bizim için çizdiği kurallara ve bizim için seçtiğini beyan ettiği gerçeğe sarılma zamanımız geldi....
Mustafa ÇİMEN
KAYSERİ
15/09/13
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder