25 Ocak 2018 Perşembe

VETERİNER HEKİMLİKTE DE MÜCADELE TÜRKİYE İÇİNSE KUTSALDIR

Veteriner hekimlik bilgi ve tecrübe ile yapılan bir meslektir. Her veteriner hekimin birinci görevide mesleğin onurunu saygınlığını doğrular çerçevesinde korumak ve ülke hayvancılığını ileriye taşımaktır. Bunun yanında veteriner hekimlik mesleği; özveri, gayret, öngörü, güler yüz, sevgi, saygı, dayanışma da ister.  

Kamuda veya serbest hekim olarak çalışan meslektaşlarımın yaptığı fedakârlığı, gösterdiği hoşgörüyü diğer mesleklerden hiç kimsenin mesleği adına gösterdiğini de düşünüyorum.

Veteriner hekimler hayvanları seven insanlardır ve bu hoşgörü ve fedakârlıkları aptallıklarından ya da uyanık geçinen vatandaş davranışlarına aldandıklarından değil, hayvan sevgisinin gözlerini kör etmesinden ve aşırı iyi niyetlerinden kaynaklanır.

Bu sene,  Gıda Tarım ve Hayvancılık bakanı aşılama ücretlerinin artık üreticilerden alınmayacağını söyleyince kamu cephesinde çalkantılar oldu, tartışmalar çıktı.

Kamuda çalışan, samimi görüştüğüm pek çok arkadaşım, kardeşim, dostum bunu saygı ile karşıladı, doğrusunun bu olduğunu, aşılama ücreti yüzünden çıkan karmaşa ve tartışmaların son bulmasının dairelere huzur getireceğini söyledi. Bir kısım meslektaşlarımız da buna itiraz etti.

İtiraz edenler  ‘’ Mesleğimiz itibarsızlaştırılıyor !‘’ dediler.  ‘’Veteriner hekimlik mesleği 1 kuruşluk meslek haline getirdi ’’ dediler.

Biz bu söylemlerin yanlışlığını, suyun akıp yatağını bulacağını tartışırken,  daha büyük bir söz Konsey başkanı  sayın Talat Gözet beyefendiden geldi.  Sayın Gözet olayı bir ileri merhaleye taşıyıp ‘’Mart ayına kadar bu olay çözülmez ise 2018 de salgın hastalıkların önüne geçemeyiz ‘’ tarzında bir söylemle gündeme geldi.

Bu bir tehdit mi? Tehdit maksatlı söylediğini ve ülkemiz hayvancılığını sekteye uğratmakla kimsenin kimseyi tehdit edemeyeceğini, tehdit edenlerin ya da buna girişenlerin bedelini ödeyeceğini bilecek kadar tecrübeli biri olan sayın başkanımız bunu başka mahiyette söylemiştir diye düşünüyorum.

Ancak; kamuoyunda bu açıklaması çok ağır tepkilerle karşılanacaktır. ‘’Bırakın bir konsey başkanını her kim olursa olsun kimse bu milleti tehtit edemez’’ tarzında açıklamalar olabileceğini düşünüyorum.

Kamuda çalışan veteriner hekimleri kast ederek ‘’ Artık veteriner hekimler bir fedakârlık göstermeyecek çünkü meslek 1 kuruşluk meslek haline getirildi’’ diyor.

Kendisi konsey başkanı olarak ve veteriner hekimlik mesleğini en üst perdeden temsil eden biri olarak bunu nasıl der aklım almıyor. Bu serzenişlerimizi duyanlar  ‘’Şimdi mesleğimiz 1 kuruşluk meslek haline getirildi diye şikayetleniyorsunuz, o zaman dün 75 kuruşluk meslektiniz ‘’ deseler  ne cavap verilecek ?  75 kuruşluk meslekken sesiniz çıkmıyor, 1 kuruş olunca,  meslek 1 kuruşluk meslek oldu diyorsunuz. Benim mesleğim ne 1 kuruşluk meslektir ne de 75 kuruşluk meslektir bu söyleminiz bizleri yaralamış, meslek itibarını kamuoyu nezdinde zedelemiştir.

 Sayın Talat Gözet'in kamuda görevli hekimler bir fedakarlık göstermeyecek sözleri de kamuda çalışanları zan altında bırakıyor ve ‘’ Kamuda çalışanlara aşı emek ücreti en az 75 kuruştan tekrar bir şekilde ödenmezse onlarda görevlerini yerine getirmez, eksik getirirler, yanlış getirirler, geç getirirler sonunda da salgın hastalıklarla yüz yüze kalırız ‘’ manasını akla getiriyor.

Devlet bu arkadaşlarımıza kamu görevlerini yerine getirmeleri için zaten bir ücret ödüyor. Kimse devlete bedavaya çalışmıyor. Maaşını beğenmeyenlerin istifa etmelerini engelleyen her hangi bir yasa, kanun, yönetmelik kendilerinden alınmış bir taahhütte  yok.

Afrinde savaşan askerlerimiz ''Biz maaş alıyoruz ama attığımız kurşun başına da 75 kuruş isteriz, yoksa fedakarlık göstermeyiz, teröristlerle baş başa kalırsınız, 2018 de terör hareketleri salgın şekilde yayılır'' dese ne düşünürdünüz?

Kamu ; denetim, düzenleme, planlama, sayım, tespit görevlerini yerine getirsin. Kamu kendi öz görevine dönsün. Her şey daha güzel olacak, her iş kendi rayına girecek. Kamunun ne işi var aşı ile? 11-12 bin veteriner hekim sahada aktif çalışıyor, serbest çalışan klinisyen arkadaşlarımız bu işi hakkıyla ve layıkıyla yerine getireceklerinden eminim. Serbes klinikler  bu işi üstlenirlerse işsiz meslektaşlarımız içinde istihtam oluşur, devlet kdv, gelir vergisi alır. Taş yerinde ağır olduğu gibi her işinde yakışanı güzel ve yerindedir.

Meslek içi kamu-serbest çatışması ve tartışması yaratmak gibi bir niyetim yok. Ancak kamu cephesinden bu işi serbest olarak yaptıklarında daha çok kazanacaklarını düşünen arkadaşlarımızı da sahaya bekleriz. Kamu da çalışmanın da kendine göre zorlukları var, serbest çalışmanında. İki zorluktan hangisine katlanmaya razı iseniz buyurun onu tercih edin.

Gel gelelim şap konusunda söylediklerine.  Sayın Talat Gözet beyfendi ‘’Şap konusunda tedbir alınmazsa üretimde düşüşler olacağını söylüyor ‘’, kastının aşı kampanyaları olduğunu düşünüyorum .

20 yıla yakın süredir sahada aktif olarak çalışan biri olarak gözlemlediğim şudur. Ne zaman şapaşısı kampanyası oldu ise, peşinden 10-15 gün sonra Türkiye çapında şap salgını başlamıştır.  Şap hastalığı aylar boyunca pey der pey bulaşma yoluyla da devam etmiştir. Tam şap salgınları bitmişken yeni bir kampanya başlatılmış ve yeniden sönen hastalık canlanmıştır.  Bu bir tesadüf mü? bu benim kuşkularım mı? yada sadece bu bana mı böyle geliyor? Sizler de kendi gözlemlerinizi ve hafızalarınızı yoklayarak benim iddiamın doğruluğuna karar verin.

Bu olayda kamu veteriner hekimlerinden kaynaklı bir hata olmadığını bilerek yazıyorum.

Ancak şap aşılarının sıkıntısını kimse konuşmuyor,  şap enstitüsünün yapısını ve yeniden düzenlenmesini kimse konuşmuyor ve şap enstitüsünde yada soğuk zincirde bilinçli olarak meydana getirilen bir kastın olabileceğini kimse konuşmuyor, düşünüyor.  Benden başka hiç kimse Fetö gibi Türkiye düşmanlarının şap enstitüsünde faaliyet göstermekte olabileceklerini ve bu salgınların kasıtlı olarak çıkarıldığını akıllarına getirmiyor mu ?

Arkadaşlar bu konuya bir an evvel el atılmalı, gündemimiz bu olmalıdır.

Talat Gözet başkadan eski sitemi, gelenekler çerçevesinde dediği ama bu geleneklerden vatandaşın bir türlü memnun kalmadığı günleri özlememesini ve mesleğimizin itibarını korumasını bekliyorum.

Ayrıca sayın Gözet'in   aile hekimleri konusunda bilgi edinmesini, onların aldıkları maaşları ile sağlık ocağı kirası ödediklerini, personel maaşı ödediklerini , medikal malzeme ve test kitlerini kendi ceplerinden  aldıkları, maaşlardan karşıladıklarını, hatta sağlık ocağı ısınma ve temizlik giderlerini de kendi aldıkları parayla karşıladıklarını bilmesini ve veteriner hekimlerin problemlerini tartışırken bizi başka bir meslek gurubu ile karşı karşıya getirmemesini de  belirtmeden geçemeyeceğim.Günlük 80-100 hasta muayene eden aile hekimleri maaşları yanında baktığımız her hasta için 1 lira isteriz demeyi bilmiylar mı ?

Vel hasılı kelam ;
2018 hayvan hastalıkları açısından kesinlikle salgın hastalıklar yılı olmayacaktır, kamu ve özel veteriner hekimler üstlerine düşen görevleri eksiksiz yerine getirecektir.

Kalın sağlıcakla diye bitirilir ya yazılar sağlıcak yetmez ;  veteriner hekimler olarak ülke hayvancılığını geliştirmek, zenginleştirmek, ileriye taşımak, Avrupa ve dünyayla yarışacak seviye getirmek için mücadele etmekte kalın diyorum.

Daha güzel,itibarlı ve bize yakışan günler için Savaşa devam, daha zengin bir Türkiye için mücadeleye devam.

Mustafa ÇİMEN
VETERİNER HEKİM
KAYSERİ

19 Ocak 2018 Cuma

“Bilgisiz görgüsüz duygusuz kuldan. Ölülerin mezar taşı makbûldür"

“Bilgisiz görgüsüz duygusuz kuldan
Ölülerin mezar taşı makbûldür"
1948 ve 1960 da iki kez hastalık bahanesi ile bu memlekette at katliamı yapılmıştır.
At bir yönü ile Türk milletinin kimliğinin parçasıdır. Kimliksizleştirme politikaları yapılan bu şeytanca hamlelerle yeni kaleler kazanmıştır.
Müsadenizle at katliamının bir kaç yönünüde ele alarak yapılan bu ihanetin boyutlarını tarih önünde zihinlerinize iz bırakacak şekilde taşımak isterim.
1948 kıtlık ve yokluk yıllarıydı. 1946 dan 1956 ya kadar bu dönem sürmüştü.Döndü ebem rahmetli o yıllarda süpürge tohumlarını ezerek yediklerini, sırtına kundaktaki babamı sarıp, kışın
Toros dağlarındaki köyümüzde donmamak için Kayseri, Tormarza, Çanakpınar köyünden yürüyerek Adana Kozan'a gittiklerini anlatmıştı. İkinci dünya savaşına girmemiştik ancak girecek gibi hazırlık yapılmış halkın ve köylünün tüm harmanlarına el konulmuştu. Yiyecek bir avuç unu kalmayan millet açlıkla yüz yüze kalmıştı. Yiyecek ekmek, giyecek bir metre bez bulamak mümkün olmadığından şeker çuvallarını elbise yapmıştık. Yaşlıların 47 kıtlığı diye anlattığı acımasız yıllardı.
Makineleşmenin tamamlanmadığı, motorlu taşıt sayımızın binli rakamlarla ifade edildiği o yıllarda at, kanadımız kolumuzdu. Bunun yanı sıra at, ata bağlı sanayiden yani semerinden nalına, arabasından atla çekilen sabanına, bunların üretimini yapan milyonlarca ailenin geçim kaynağıydı.Bizi kanadımızdan kolumuzdan, geçim kaynağımızdan vurdular.
Sanayileşmesini tamamlayamamış milletin elinden atlarını almak demek, makine gücünden mahrum insanları aç bırakıp tarımdan elde edilecek gelir ve ürününleride yok etmek demekti. Bizi tarlamizdaki başağımızdan, aşımızdan vurdular.
O yıllarda ulaşımda atın olmaması demek iletişim yollarından en yaygın olanının sekteye uğratılmasıydı. Bizi geleceğe taşıyacak yolumuzdan vurdular.
Ulaşım, tarım, iletişim, sanayi, kültür, gelenek görenekler hepsi bir taşla vurdular...
Atların önemli ve bulaşıcı hastalıklardan olan Ruam hastalığını uydurma delillerle belgeledirip harekete geçmişlerdi. Karar alıcı mekanizmaları işgal eden kişler ; belki şantajlardan yılarak, belki korkularından, belki iyi niyetle güzel bir iş yaptıklarını düşünerek, belki ihanetin korkunç tadının verdiği şevkle at katliamının emrini imzalamışlardı. Verdikleri kararların vebalini ebediyen o şahıslara yüklüyor ve şahsım adına lanetle anıyorum.
O zamanlarda keşke bu katliamları durduracak bu millete vereceği zararı haykıracak babayiğitlerimiz olsaydı.
Biz ata muhtaçtık, ordumuz içinde atlı birliklerimiz yani suvarilerimiz önemli caydırıcı unsurlardı. Bizi muhtaç olduğumuz yerden vurdular.
At katliamlarıyla bizim ayaklarımızı biçtiler, tarlada taşları terleten pazularımızı elimizden alıp boynumuzu bükük koydular.
1948 ikinci dünya savaşında atlı birliklerin ifa ettiği vazifeleri motorize birlikler yapamamıştı. Ordumuzun kuvvet kaybına uğraması düşmanlarımızın karşısında boynu bükük kalıp '' Emredersiniz" duruşunda bizi yıllarca tutacaktı.
At deyip geçmeyin Hz. Peygamberimiz iki cihanda önderimiz "Atın anlında hayır ve rızık vardır bu kıyamete kadar bakidir" buyurmuşlardı. Millet olarak bizi bu hayırdan ve rızıkımızdan vurdular.
At Türkün kanadıydı, Türkü kanadından vurdular....
Mustafa Çimen
Kayseri
18.1.18

6 Ocak 2018 Cumartesi

Mesele O Değil Sen Hala Anlamadın mı ?

Veteriner elektronik reçete sisteminde her şey düşünülmüş. GTVHB ilgili dairesi harika bir sistem geliştirmiş. Her yerinde emek ve düşünce var, kimsenin emeğine saygısızlık etmiş olmak istemem.   İsmi her ne kadar elektronik reçete sistemi olsa da bu sistem ; stok kontrolü, istatistik, reçete, hayvan kayıt sistemi, hastalık ihbar sistemi, raporsuz sevk edilen hayvan tespiti,  küpe ihbarı, kedi köpek sayımı ve burada belirtmediğim pek çok işi bir arada yapacak ve bunları serbest veteriner hekimler sayesinde gerçekleştirecek.

Bu sistemden vergi dairesine bir link verilirse klinisyen arkadaşlarımız muhasebeci derdinden kurtulup artık günlük vergi dahi ödeyebilir. Olası vergi denetlemesi sırasında bu sistem üzerinden karşılaştırma yapılıp faturalandırılması unutulan, ya da sisteme yanlışlıkla muayene reçetesi olarak girilen her muayene karşılığı gerekli faturalar sorulabilir, fatura ve fiş karşılığı yoksa ağır müeyyidelerle karşı karşıya kalmak kaçınılmaz gibi görünüyor. Elektronik reçete sistemi maliyeciler içinde harika bir sistem olmuş.

Bu sisteme ekstra bir sekme eklense suni tohumlama kayıtlarını da direk girebiliriz, bu bizi her koçanına para ödeyerek aldığımız makbuz derdinden kurtaracaktır. Tarım il müdürlükleri bu ekstra sekme ile döner sermaye geliri kaybına uğrayacağı için her elli girişte döner sermayeye makbuz ücreti ödemek serbest veteriner hekim arkadaşlar için zevkle yapacakları bir ödeme olacaktır.  Öte yandan suni tohumlama kaydını girerek bakanlıkta suni tohumlama ile ilgili daire ve damızlık birliklerine de çok büyük kolaylıklar sağlarız. Nede olsa başka kurumların iş yüklerini  bedavaya omzumuza  almaya hepimiz çok hevesliyiz.

Devletimize ve  hayvancılığımıza destek vermek serbest çalışan veteriner hekimler olarak bizlerin de vazifesidir. Ancak bu sisteme veri girmek, satılan her kalemi, gidilen her hastayı bakanlığa direk bildirmek, epey vakit alacak ekstra bir iş yükü demektir. Bu iş yükünün altına veteriner hekimler bakanlık için girecek. Ne tuhaftır ki bu işi bakanlık adına gerçekleştirdikleri içinde hiçbir ücret almayacaklar aksine kendilerini bekleyen cezalara, vergi yüküne de hazır ve razı olacaklar.

 Müşterisine veresiye çalışmaya mecbur , firma ve depolara vade farklı ödeme yaparak çalışmaya mahkûm edilen  klinisyen  veteriner hekimler bu sistemle bakanlığa da kölelik yapacak,  bunda ne sakınca var ? Diye soranları görür gibiyim. Onlara şunu söylemek istiyorum. Her emeğin karşılığı olduğu gibi veteriner hekimlerinde emeklerinin karşılığı vardır ve ödenmelidir. Bu sistemi kullanmaya razı olan veteriner hekimlerin emekleri karşılıksız bırakılmamalıdır. Düşünün ,bir kısım arkadaşlar bakanlıklarda, müdürlüklerde, odalarında kahve yudumlarken bizim serbest klinisyen veteriner hekim arkadaşlar  gittiği köyü, tedavi ettiği ineği, ineğin hastalığını, verdiği ilacı, ilacın dozunu, gramını sisteme  girmeye çabalayacak. Bu çaba sonucunda ay sonu bakanlık kaç ishal danamız var, kaç inekte deplasman gerçekleşti, kaç inek abort yaptı, kaç buzağı doğdu vb. pek çok şeyden haberdar olacak. Bakanlık ve firmalar en çok kullanılan antibiyotik ve ilaçlar hangisi, hangi firmanınki hangi bölgede daha çok tercih ediliyor bunları da net şekilde bilerek iş yapacak. Ülke hayvancılığı ve veteriner ilaç politikaları artık serbest veteriner hekimlerin verileri sayesinde daha net şekillendirilecek.

Devasa bakanlık kadroları, bütçeleri ve teşkilatları ile başarılamayan pek çok şey bu sistem sayesinde bedavaya, yurdun dört köşesinde koşuşturan klinik hekimlerinin emekleri ve gayretleri ile başarılacak.

Bunun yanında kölelik görevini aksatan hekimleri tespit etmek, cezalandırmak, merkezden, teşkilatı onun üzerine yönlendirmekte epey kolay olacak.

Bu sistemle gereksiz antibiyotik kullanımının önüne geçileceği de söyleniyor.

Dünya antibiyotik direnci ile mücadele ediyor. Avrupa’da en çok antibiyotik tüketen ülke Türkiye. Antibiyotik direnci milli risk haline gelmiş durumda. Bu gerçekler bıçak gibi bizi keserken, veteriner  ilaç firmaları, ne kadar çok antibiyotik ve ilaç satarlarsa o kadar mutlu olmaya devam ediyorlar. Antibiyotikler başı boş şekilde, keyfi etiket fiyatları ile, firmaların kafalarına göre oluşturduğu ve bakanlığa onaylattığı  fiyatı politikası  ile piyasada cirit atıyor.

Örneğin A firması etiket fiyatı 150 lira olan B antibiyotiğini satmak için veteriner kliniğine ya da eczaneye geliyor. Klinisyen hekime ya da eczaneye seçenekler sunuluyor. 10 adet alırsan 60 liradan, 100 adet alırsan 40 liradan, 1000 adet alırsan 30 liradan bu antibiyotiği alabilirsin deniliyor. Hekim arkadaş1000 adet antibiyotiğe ihtiyacı  olmasa da  para kazanabilmek için ve fiyat avantajından faydalanabilmek için 1000 adet alıyor ve 2000 adedini 20 liradan almış olan diğer meslektaşı ile rekabet ederek 30 liradan  piyasaya sunuyor. Bu sistemde firmadan başka kazanan, milletimizden başka zarar eden yok.

Yukarıda örneklemeye çalıştığım olay hikâye değil gerçek. Bu olayda  suçlu aramak istiyorsak ben listenin başına Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığını koyarım. Önceki bakanımız Syn. #FarukÇelik beyefendiye de koyunu bu şekli ile anlatmıştım.

‘’Gücü ilaç firmalarına, ithalatçılara yetmediği için antibiyotikler dahil veteriner ilaçlarının piyasadaki hareketlerini kontrol altında tutamayan  ve düzenleyemeyen bakanlığımız, ilaçlara barkot koyup sabit fiyat  ile satışlarını ayarlayamayan bakanlığımız, antibiyotiklerin kontrolsüz şekilde ihtiyaçtan fazla satılmasına göz yuman bakanlığımız, veteriner ilaçlarının stratejik ürün olduğuna ve alelade ticaret malı olmadığına kör kesilen bakanlığımız ne kadar mühim proje başlatmış’’ diyenlere ne diyeceğiz ?

Babayiğitlik, milli ve yerli olmak kalp krizi geçiren hastanın kan şeker seviyesini ayarlamak için ona insülin vermek değil onu  bir an önce  anjiyoya almaktır.

Büyük tehlike; sabit fiyatı olmayan antibiyotiklerin yukarıda anlattığım politika ile pazarlanmasının önüne geçememektir

Mesele, stratejik ve biyolojik silah olan antibiyotikleri mezat malı olmaktan kurtarmamaktır.  Stratejik personel olan Veteriner hekimlere saygı gösterip hak ettikleri yaşam refahını sağlamamaktır.

Mesele, elektronik reçete sistemi adı altında bakanlığın  tüm amelelik  işlerini serbest veteriner hekimlerin sırtına yüklemesine göz yummaktır.

Mesele, veteriner fakültesi adı altında veteriner liseleri kurmaktır.

Mesele, ana konuları göz ardı edip, yan konularda oyalanmaktır.

Mesele, iyi bir şey yaptığını sanan ancak konunun özüne bir türlü inemeyen bakanlık personelleri meselesidir.

Mesele, ben yaptım oldu meselesidir.

Mesele, yanlış yol haritalarını doğru harita gibi konuyu bilmeyen bakanlara yutturmak ve siyasetçileri  halk nazarında küçük düşürmektir.

Tekrar söylüyorum.  Hasta kalp krizi geçiriyor, acil anjiyo lazım. Mesele hastanın kan şekerini değilidir.

Siz hala anlamadınız mı ?

Mesele bu ülkenin hayvancılığını bitirmek meselesidir.

#Fakıbaba #Tarım #Tarımbakanlığı #Cumhurbaşkanı #RecepTayyipErdoğan



Mustafa Çimen
Veteriner Hekim
Kayseri