16 Nisan 2019 Salı

Modern çağ ve inek

Modern çağda yaşıyormuşuz, acaba günümüzden 500 yıl yada daha önce yaşayanlar da kendileri için aynı şeyi söylüyorlar mıydı ? İçimden bir ses kesinlikle evet diyor. Çünkü onlar da kendilerinden önceki kuşaklara, yaşamlara bakıp kendi çağlarını modern buluyorlardı, 500 yıl önce yaşayanlar da modern çağda yaşıyoruz diyorlardı.
Çağ ilerlese de hiç değişmeyen sabit şeyler vardır.Mesela inek.
Bu nasıl örnek demeyin çünkü 10 bin değil, 50 bin değil, 100 bin değil 170 bin yıllık inek fosilleri bulunuyor. Bulunan fosillerin tamamında anatomik yapı aynı. Belki ben bunu yazarken bir yerde daha eski fosiller de bulunmuştur..
Bu örnekle vurgulamak istediği şeye gelecek olursak ''İnek hep aynı inekti ve hiç modern olmadı''. ''Çağ atladık artık modern çağda yaşıyoruz ben sütümü bundan sonra aromalı üreteyim demedi. 170 bin yıldır hep aynı formülasyonda süt vermeye devam etti.
Modern çağ denen şey bize sütü bozulmadan saklamak için buzdolabı, derin dondurucu, pastörizasyon makinesi, süt aromaları, ambalajlar, uht makineleri, dezenfektanlar, kimyasallar sundu.
Modern çağda yaşıyoruz diye ineğin kendinde hiç bir değişiklik yapmaması gibi insan metabolizması da kendinde hiç bir değişiklik yapmadı. Kendini, yeni gıda katkılarından, yeni gıda işleme teknolojisi ürünlerden, hava kirliliğinden, savunma sistemini baskılayan kimyasallara kadar pek çok olumsuz faktöre karşı korumaya çalıştı. Koruyabildiği kadar korudu, koruyamadığı yerde de hasta oldu.
Tavuklar, modern çağda yaşıyoruz ancak 200.000 yıldır aynı formda aynı içerikte yumurta yapıyoruz. Yıl olmuş 2019, bu formdan daha değişik formda ve klasik içerik dışında başka ihtivalar içeren yumurtalar yapalım demedi.
Tavuk aynı yumurtayı yumurtlamaya, inek aynı sütü üretmeye çalışıyor ancak modern çağda biz hayvana genetiği değiştirilmiş soya fasulyesi, mısır, ay çekirdeği ve benzerlerini veriyoruz.
Hayvan vücudunu fabrika olarak düşünelim. Et, süt ve yumurtayı da bu fabrikalarda üretilen mamül maddeler olarak kabul edelim. Fabrikaya giren ham madde, genetik olarak değişiyor. Üründe de ufak tefek değişiklikler meydana geliyor mu? Yoksa hayvan metabolizması bunu tolere edebiliyor mu ? Bu soruların yanıtı hakkında çok değişik fikirler, iddialar var.
Diğer taraftan gdo'lu yem tüketen hayvandan elde edilen mamülleri gıda olarak tüketen insan bünyesi buna nasıl tepki veriyor ?
Artan şeker hastalıklarının, kalp krizlerinin, kanserlerin, psikolojik rahatsızlıkların, gün geçtikçe çoğalan mutsuz insan kitlelerinin yukarıda anlattığımız durumla bir alakası var mı ? Buna net ve kesin cevap verebilecek araştırmalar yapılmış, bu sorunun cevabı bilim dünyasınca kesinleştirilmiş değil.
Dünyamızın toprak ve su kaynakları küresel ısınma ile verimli niteliğini yitirirken, kimyasal kirlilik de tarımsal üretim üzerindeki olumsuz etkisini her geçen gün hissettiriyor. Nüfusun artışı problemin çözümüne olumlu katkı sağlamıyor.
Ülkemiz açısından da durum 2019 itibarı ile hala kontrol altına alınabilir noktada. 2000 yılında 60 milyon olan nüfus 19 senede 20 milyon artmıştır.
Ülke topraklarımızın %36' sı tarıma uygun, %30'a yakın kısmını mera olarak kullanabiliyoruz,%30'luk kısmı ise ormanlarla kaplı.Bu oranlar ve ülkemizin coğrafi konumu, modern çağın alet ekipman ve yeni geliştirilen yöntemlerini kullanabilirsek 80 değil 180-200 milyon kişiye refah içinde yetebilecek kapasitede ürün yetiştirebileceğimizi, et-süt üretebileceğimizi gösteriyor.
Millet olarak ülkemizin değerini acilen kavramalı, sahip olduğumuz altından kıymetli topraklarımızın önemini bilmeliyiz.
Milletimizin kafasında oluşturulmak istenen ''Tarım ve hayvancılık sanayileşmenin önünde engelidir, geri kalmışlığın göstergesidir'' fikrini yıkmalıyız. ''Tarım ve hayvancılık olmazsa olmazımızdır'' fikrini zihinlere yerleştirmeliyiz.
Dekarda; 1980 'lerde 180 kg, 2000'lerde 230 kg, günümüzde 280 kg ürün veren buğday, ben modern çağdayım diye yapmadı bunu. Toprağı işleme teknikleri ve sulama şartlarında yapılan iyileştirmeler yanında tohum kalitesini artırarak başardık bunu.
Tarım ve hayvancılık esas ve vazgeçilmez olandır. Tarım ve hayvancılık stratejiktir.
Hangi modern çağ fabrikası, hangi ham madde ile ve hangi teknoloji ile 1 buğday tanesi üretebilir ?
100 ton yonca 1000 ton buğdaydan bize 1 litre süt üretecek bir laboratuvar yada sanayi kuruluşu var mı ?
Fabrikalar insanın yiyebileceği ve içebileceği şeyleri üretebilmiş değildir. Yaptıkları sadece topraktan ve hayvandan elde edilen gıda maddelerini işleyip ambalajlamaktır.
İnek üretmek, inek beslemek, tavuk yetiştirmek, tarla sürüp buğday ekmek, bostan sulayıp domates yetiştirmek yada yetiştirmemekle modern olma arasında bir husumet yoktur.
Sanayileşmek şarttır ancak bunu tarıma sırtını dönmüş şekilde yapmak imkansızdır.

Mustafa Çimen
16/4/19

9 Nisan 2019 Salı

Horoz mu ? Tavuk mu ?


Bu gün çiftliğe gittim. Gitmişken vaktim de olduğu için her yeri kontrol edeyim dedim. Kümese de gittim, bizde kümesler bölme bölme. Bir yanda yeni çıkmış civcivler kafeslerde büyüyor, diğer yanda biraz daha büyümüşleri var, başka bölmede yumurta veren tavuklar falan...
Yemliklerin doluluğunu, sulukların temizliğini,tavukların sağlığını, altlık durumunu falan inceleyerek Mehmet'le hemen hemen 3 aylık yarkaların olduğu bölmeye geldik. 80-100 taneden satılıp geriye kalan 40'a yakın yarkamız vardı, biraz onlarla vakit geçirdim, göz ucuyla da horoz-tavuk oranını kontrol ettim. Benim açımdan çok hoş bir manzarayla karşılaştım, 38 tavuk 2 horoz. Hafif gülümsediğimi anımsıyorum. Çoğunun tavuk olduğuna sevinmiştim.
Bunları kuluçkadan biz çıkarmıştık.
Yarı yarıya tavuk ve horoz olması gerekirken, nasıl yüzde 95'i tavuk oluyordu ?
Bu sorunun cevabı çok açıktı aslında, adım gibi biliyordum cevabı.
Sizlerle de paylaşayım da her işinizde olduğu gibi civciv seçerken de adaleti gözetin.
Bilenler bilir, ufakken civcivlerin cinsiyet tayinini yapmak çok zordur. Hangisi tavuk, hangisi horoz kestirmek hele hele kesin tespit etmek uzmanlık ister.
Benden civciv yada yarka isteyenlere sırf bu yüzden kendim seçip getirmiyorum.Yarın büyüdüklerinde, içinden iki horoz fazla çıkacak olsa '' Yok efendim bize horozu fazla seçmişsin'' denmesinden hoşlanmam.
İşte, zan altında kalmayayım diye civciv isteyenlere, yarka isteyenlere ''Gidin siz kendi elinizle seçip alın'' diyorum ve çiftliğe yolluyorum..
Çiftliğe giden arkadaşlar da kabaları kendilerine seçip ufakları bize bırakıyorlar...
Laf aramızda kalsın kabalar genellikler horoz çıkıyor. Ne diyelim, uyanıklığın meyvesi yumurta yerine arabaşı yesinler artık.

Mustafa ÇİMEN
9/4/19