Depremden Korunmak.
Ayşe, 23 yaşındayken
Kahramanmaraş'ta öğretmenliğe başlamıştı.
Hemen hemen 10 senedir öğretmenlik yaptığı şehrini ve ailesini de çok seviyordu,
mesleği çocukluk hayaliydi, minik öğrencilerine her gün yeni bir şeyler
öğretmenin heyecanını yaşıyordu.
Pek çok zorlukları olsa da, ailesi ve sevdikleriyle mutlu bir hayatı vardı.
Bir gece,
Ayşe'nin dünyası aniden değişti.
6 Şubat 2023'te,
Kahramanmaraş'ı sarsan korkunç depremde Ayşe'nin evi yerle bir oldu. Enkaz altında kalan
Ayşe, saatlerce kurtarılmayı bekledi. Kurtarma ekibi onu enkazdan çıkardığında, Ayşe'nin aklında tek bir soru vardı: Küçük kızı Elif neredeydi? Eşi neredeydi?
Enkazdan çıktıktan günler sonra gelen acı haber, Ayşe’yi canlı canlı öldürdü.
Eşi Ali ve kızı Elif, depremde hayatını kaybetmişti. Ayşe hasbelkader 3 gün
enkaz altında kalmıştı. Enkaz mezar gibiydi, ilk gece onlarca değişik ses,
çığlık, inilti, yalvarma, ağlama sesleri duymuştu. İkinci gün azalan sesler
üçüncü günde hemen hemen yok denecek kadar azalmıştı en son duyduğu ses kimse
var mı diyen birinin sesiydi.
Ayşe'nin enkazın altından karanlık bir
kovuktan gün yüzüne çıkmıştı ama dünyası
kararmıştı.
Sevdiği kızı,
eşi, yuvası,
her şeyi gitmişti.
Ayşe pes etmedi. Acısını dindirmek için bir çözüm bulmak istiyordu. Depremden sonra birçok insan gibi o da "Neden?" sorusunu soruyordu.
Neden bu kadar çok bina yıkılmıştı?
Neden kızı, eşi ve bu kadar çok insan hayatını kaybetmişti? Neden? Neden? Neden?
Hastanede hep bu soruyu sordu kendi kendine. Cevabı bilinen bu soru kendi kendini yiyip bitirmesine sebep oluyordu.
Ayşe, araştırmaya başladı. Düşünmeye başladı. Acıları günler geçtikçe azalmıyor aksine artıyordu.
Deprem
mühendisleri,
bilim insanları ve diğer uzmanlarla konuştu.
Okudu, düşündü, olayların arasındaki örüntüyü çözmeye çalıştı, öğrendi ve sonunda gerçeği gördü:
Yıkımın sebebini
bir faktöre bağlamak, ucuzluk, kolaycılık ve gerçekten kaçmaktı.
Binalar, depreme dayanıklı şekilde inşa edilmemişti, tamam. Mühendislik hataları ve kalitesiz malzemeler kullanılmıştı, tamam. Yetkililer gerekli denetimleri yapmamıştı, tamam.
Bilimsel veriler ve risk analizleri göz ardı edilmişti, tamam.
Tamam, tamam da bu ihmalkârlık yüzünden eşi, kızı, akrabaları, arkadaşları ve pek çok tanıdığı insan ölmüştü. Sessiz kalmak istemiyordu. Elif'in ve diğer hayatını kaybedenlerin anısına mücadele devam edecekti. Elinden ne gelirse ardına koymayacaktı, yarına bırakmayacaktı.
Ayşe, diğer depremzedelerle birlikte bir araya geldi. Yetkililere seslerini duyurdular. Her kes her şeyi zaten bildiği için, her şey konuşuluyor ancak sinelerde acı bir çaresizlikle masalardan kalkılıyordu.
Kimse
Meydanlara koşmadı. Konuştular,
konuştular, konuştular…. Protestolar düzenlenmedi ülkenin hiçbir köşesinde. Herkes
bunu kaderin acı bir cilvesi olarak görüyordu. Parası olanlar daha sağlam ve az
katlı binalara, evlere taşınmaya çalışıyor, olmayanlar da Allaha sığınıp
sıranın kendilerine gelmesini çaresizlikle bekliyordu.
Deprem
yönetmeliklerinin iyileştirilmesi gerekliydi elbette ama eldeki yönetmelikler
bile tam uygulanmamışken değiştirilse ne olacaktı? Denetimlerin artırılması gerekiyordu ancak
denetleyen neyi denetlediğini bilmiyorsa denetim ne işe yarayacaktı? Bilimin
ışığında bir şehir planlaması yapılmasını gerekliydi ancak belediye meclisleri
bilimin ışığından çok halktan alacakları tepkiye ve oya göre kararlar alıyor, planlamalar
yaptırıyordu.
Ayşe hep o andaydı… 6 Şubat 2023, korkunç bir sarsıntı …Ev sallanmaya başlamış ve her şey yerinden fırlamış, yer yerinden oynuyor, duvarlar insanın üstüne yürüyor, tavan taban oluyordu. Yerinden kalkıp çocuklara koşmaya fırsat yok, kalksan bile dengede durmaya imkan yok, toz duman, karanlık,
çığlıklar, korku…
Trajedi.
Peki, bu
kadar çok can kaybının ve yıkım neden hiçbir şeyi değiştirmiyor? diye düşündü Ayşe.
İşin
kolayı, televizyondaki tüm yorumların hülasası, müteahhitler suçlu. Ne kadar da
kolaycılık, çözümü perdeleyici, düşünmeyi ve tartışmayı tıkayıcı bir hüküm bu
dedi kendi kendine Ayşe…
Yüreği nasıl da yanıyordu Ayşe’nin. Deprem yönetmeliklerinin
iyileştirilmesi ve denetimlerin artırılması gerekli olsa da, asıl sorunun daha derinlerde yattığına dikkat çeken kimse yoktu. Eğitimsizlik, sorumsuzluk ve ahlaki değerlerin zayıflaması gibi toplumsal sorunlar da
bu trajedinin sorumluları arasında baş sıradaydı ama bunu konuşmak niye hiç
kimsenin işine gelmiyordu.
Deprem
yönetmeliklerine uygun şekilde tasarlanmamış ve inşa edilmemiş binalar yıkıldı, zemin etüdü yapılmayan binalar yıkıldı, Fay hatları üzerine inşa
edilen binalar yıkıldı.
Ondan yıkıldı, bundan yıkıldı, yıkıldı da yıkıldı….
Kullanılan
malzemelerin kalitesizliği konuşuldu da o malzemeyi kullanan insanların
yetersizliği hiç konuşulmadı. Milyonlarca liraya satılan evleri yapan
mühendislerin, mimarların, amelelerin, sıvacıların, duvarcıların askeri ücret seviyesinde
çalıştırıldığı hiç konuşulmadı…Ustaların belgelendirilmesi gerektiği hiç
söylenmedi.
‘’Deprem
öldürmez! Çürük binalar öldürür!’’
‘’Depremden
ders çıkarmak ve gelecekteki can kayıplarını önlemek için hepimize görev
düşüyor.
Bilimsel bir bakış açısıyla,
gerekli yasal düzenlemeleri ve mühendislik çözümlerini uygulayarak daha güvenli
bir gelecek inşa edebiliriz.’’ Tarzında klişe laflarla deprem korkutuldu karar verildi Hoca bildiğini okumaya devam
edecek, çünkü başka çaresi yok.
Ayşe
kızı Elif'in fotoğrafını aldı, gözlerin baktı. Senin gibi niceleri gitti kızım.
Bizi toplum olarak affet, bizi toplumsal anlayışsızlık, ciddiyetsizlik,
eğitimsizlik perişan etti dedi. Biz bu kafayı değiştirmeden istediğimiz kadar
yönetmelik değiştirelim yine hiçbir bina ayakta kalamaz. Uzman ve usta
yetiştiremiyoruz, yetiştirdiklerimize de hakkını ödemediğimiz için hakkını
vermeyecek işler yapıyor. Doğrusu neyse onun yerine kolayı neyse onu. Ahlaka ve
imana sığmaz işler ne yazık ki böyle işler…..
Ayşe bir karara vardı. Bu işin bir tek çözümü vardı. ‘’Gelecek
nesillere dürüstlük, adalet ve onur gibi değerlerin önemini aşılamak, daha sağlam ve güvenli bir gelecek inşa etmenin temelini oluşturduğu gibi daha sağlam binalar da ancak bu şekilde yapılabilirdi. ‘’
Ayşe
okuluna döndü ve çocukları toplayıp her ilk öğretim yılı açılışında bir konuşma
yaptı.
Çocuklar
ne iş yaparsanız yapın, işinizi tam ve eksiksiz yapın. Çocuklar kendi menfaatinize
ters düşse bile haklı ve adil olan neyse onu savunmaktan geri durmayın.
Çocuklar hepimizin paraya ihtiyacı var ve ilerde de olacak. Parayla fiyatı olan
şeyleri satın alabilirsiniz, daha lüks ve rahat bir hayat yaşamanız konusunda
size yardımcı olur. Ancak unutmayın ki hakkını teslim etmediğiniz işlerden
kazandığınız para Haram olacak ve o parayla alacağınız en kaliteli ve pahalı
şeyler de size huzur vermeyecek. Onurlu ve şerefli bir hayatı tercih edin. Onurlu
ve şerefli işler yapın, onur ve şeref sizi ayakta tutacak, onursuz ve
şerefsizlikle inşa edilen hayat, devletimize, şehirlerimize, kentlerimize,
hayatımıza, binalarımıza yansıyacak ve en ufak bir sarsıntıda hepsi yerle bir
olacak….
Mustafa
Çimen 6/02/2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder