27 Ağustos 2013 Salı

Çok iyi biliyor olmanın verdiği uyuşukluğu yaşıyoruz.

Savaşmak düşmanınız belli iken kolaydır. Peki ya düşmanınız belirsiz iken, ya da düşmanımız kendimiz olmuşken ?


Hz. Hamza ''Gözümün gördüğü hiçbir şeyden korkmam. ''dermiş. Etrafımızda  gözle görülür elle tutulur bir düşmanımız yok ama düşmanlarımızın elini ayağını her yerde hissediyoruz. Örneğin, kendimizi kola içmeye mecbur hissediyoruz oysa kolaya verdiğimiz paranın düşmanımıza gittiğini çok iyi biliyoruz. Kendimizi cep telefonu kullanmaya mecbur hissediyoruz ve onun parasının da düşmanlarımıza gittiğini çok çok iyi biliyoruz. Kendimizi dolar kullanmaya, euro kullanmaya mecbur hissediyoruz oysa aldığımız her bir dolar'ın, kullandığımız her bir euro'nun düşmanımıza karşılıksız kredi vermek olduğunu da çok iyi biliyoruz.


52 islam ülkesi var. Onlardan herhangi birinde acı bir olay yaşansa üzülüyor, yardım etme çabasına düşüyoruz ama başımıza iş gelse hiçbirinin bize yardım etmeyeceğini de çok iyi biliyoruz...

O kadar çok şey biliyoruz ki ;

Allah doğruların ve dürüstlerin yardımcısı. Biz dürüst olmaya kendimizden başlamıyoruz , şahsımızdan önce etrafımızdaki  herkesin dürüst olmasını bekliyor,  onların dürüst olmamalarını kendimize bahane olarak görüp vicdanımızı rahatlatıyoruz...

O kadar çok şey biliyoruz ki ;

Çok şey bilmek insanı bıkkınlığa ve yılgınlığa itiyor, çok şey bilmek insanları yalnızlaştırıyor , çok şey bilmek umutlarımızı azaltıyor. Çok şey bilmek çok kafa karışıklığı demek. İkiyle ikiyi toplayınca dört edeceğini biliyor ama beş ettirmeye çalışma huyumuzdan da bir türlü vaz geçemiyoruz...

O kadar çok şey biliyoruz ki;

Mesela ; Mücadelenin top yekun yapılması gerektiğini adımız gibi biliyoruz, mücadele etmeye de gönlümüz var ama tam mücadeleye başlayacakken yanımızdakilere güvenmeyip mücadeleden vaz geçiyoruz ve bunun faturasını  top yekun ödeyeceğimizi de çok iyi biliyoruz...

Çok şey biliyoruz, bildiğimiz şeyler beynimizden taşıyor adeta;


Makine mühendislerinden fazla apartmanlara doğal gaz çekecek kadar tesisatçılık bilgisine. Beş vakit namazı kılmasak da ömrünü Kurana adamış din alimlerinden fazla din bilgisine. Edebiyatçılardan fazla dil bilgisine. Doktordan fazla tababet ilmine hakimiz. Uzman görüşüne ve bilgisine sahip olmadığımız hiç bir konu yok. 

Bunu da bildiğinizi biliyorum ama çok şey bilmek zehirliyor bizi. 


Mühendisimiz tıp biliyor, tabibimiz oto tamirinden anlıyor, emlakçımız ekonomist, dişçimiz inşaat ustası, aşçımız besici, otoboyacımız cerrah, edebiyatçımız oto alım satımcısı, bakkalımız ziraatçı, ziraatçimiz kebapçı,  kebapcımız doktor, evhanımımız fizyoterapist , müzisyenimiz mühendis...


Çok komik bir durum  ve  kimsenin bilmediği hiç bir konu yok. Bu komik durumun çok acı bir manzaranın resmi olduğunu da çok iyi biliyoruz....


Çok iyi biliyoruz, çok iyi bilme hastalığına tutulduk.. Gemisi su alan kaptanın elindeki kova ile gemiden suyu boşaltmaya çabalarken mürettebatın seyretmesine dayanamayıp su boşaltmayı bırakması kadar da bıkkınız...


Sahi bizi kim düzeltecek ? 


Her işin tabiatı gereği ezelden beri gelen kurallarını kendimize uydurmaya çalışma hastalığından vazgeçip biz onlara ne zaman uyacağız ?

Dini kendimize uydurmaya çalışmayı bırakıp, biz onun kurallarına ne zaman uyacağız ?
Kitabımızı kendimize uydurmaya çalışmayı bırakıp, biz ona ne zaman uyacağız ? 
Savaşmaya kimden ve nereden başlayacağız ?
Gavura sıra gelene kadar arada dağ gibi kendimiz olduğunu anlayacak mıyız ?
Gerçeklerle bizi kim yüzleştirecek ?
Ahalisi güvenilir insanlardan oluşan, adaletin tıkır tıkır işlediği ülkelerde herkesin herşeyi bilmeme lüksü ve rahatlığı içinde, huzurla yaşadıklarını kavrayabilecek miyiz ?
Ancak Dürüstlerin memleketinde her şeyi bilmemiz gerekmeyeceğini ve kendi işimizin uzmanı olmamızın bize yeteceğini görebilecek miyiz ?




MUSTAFA ÇİMEN
26/08/2013 Kayseri


savaşan hitit arslanı, ankra medenyetler müzesinden, by mç


Hiç yorum yok: