10 Ekim 2017 Salı

Dua - Aziz Merhum Mubarek Muzaffer Ozak Efendi Hazretlerinden

Yâ ilâhi  Yâ Mevlâm Yarabbi

Bizleri , yoktan var ettin . Aciz bir nutfe iken , ana rahminde
bizi kana , sonra et parçasına , daha sonra şekli insana koydun .

Zelil iken , aziz eyledin . Çıplaktık , giydirdin , açtık , doyurdun .

Cahil idik , ilim verdin . Hidayetin yetişti , bizleri iyman
ile süsledin , defteri islama kayd eyledin .

Kendine kul , Resûller sultanı , dertliierin dermanı , acizlerin âmânı , enbiyanın imamı , sevgili Habibine ümmet eyledin .

Bizi , kulluğundan kovma ! Hüsrana düşenlerden eyleme !
Delalet içinde yüzenlerden kılma !

Eğer , bizleri kapından iblis gibi kovduklarından , rahmetinden dur eylediklerinden kılarsan biz hangi kapıya iltica eder de felah bulur, necata erebiliriz ?

Ancak , senin kapın bizlere izzet verir . Zira , izzet, devlet ,
kudret , heybet ve azamet zâtı-ulûhiyyetine mahsustur .

Sırtı­mızdan şeriat örtüsünü sıyırıp alırsan , bizleri hayasızlardan ,
ırzsızlardan , arsız ve yüzsüzlerden kılarsan bizleri bu azabından
kim kurtarabilir ?

Başımızdan iyman tacını alır , alnımıza küfür damgasını , şekavet levhasını damgalarsan ; bizleri hidayet ve saadetine kim iletebilir .

Yarabbi , Bizi, mahbubundan ayırma !
Ruhumuzu , ruhu serveri-alem ile aşina eyle yarabbi ! Gözümüzden gaflet perdesini kaldır ,
Göynümüzden hubbu-sivâyı ihraç eyle !
Bizlere gö­ren göz , sezen öz nasip ey le yarabbi !

Kulaklarımızdan gaflet pamuğunu çıkar , Hâkk kelamı duyur ,
Daima kalplerimize ilhamı-Rabbaniyyeni havale eyle yarabbi
Akıl nimetini , tefekkür kabiliyetini ihsan ey le yarabbi .
Bizleri , tevazu , haya , merhamet , şefkat , mürüvvet sahibi
eyle ya Rabbi .   ...!!!...

3 Ağustos 2017 Perşembe

Ümmeti Muhammed mi?

Tarihe not düşüyorum.

En büyük problemimiz ne ekonomik ne siyasi. En büyük krizimiz adam krizi. En büyük problemimiz çoğunluğu oluşturan halk kesiminin "menfaat diinini"   " İslam dininin" ahlaki ve insani degerlerini gormezden gelecek kadar çok sevmesi.
Şair "  Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor "  demiş ya. Bende o şairin ayağının tozu olarak diyorum ki " Bir dolar uğruna ya Rab insanlık batıyor ".
Oysa menfaat kapitalizmin ve hayvanlar aleminin düsturudur. İnsanlık imansız imkansız.  Biz amerikali olmayı insan olmaya tercih eden, avrupanın değerlerini medine degerlerinden üstün tutan ve bankalardan aldığımız faizli  kredilerle lüks satın almayı sevenler güruhuyuz. Ummeti Muhammed mi ? Onlarda faiz, yalan, söz verip tutmamak yoktu.....

17 Temmuz 2017 Pazartesi

Beyinden müteşekkil vücut olur mu ?



Türkiye'de eğitim sisteminin acilen ele alınması gerekiyor. 32 fakülte ve yıllık 1500-2000 mezun veren Veteriner Fakülteleri ve kendi mesleğim açısından olaya bakarak, kendi mesleğimin kaygılarını konuşmuyorum. 


Şu an 9.000 işsiz Veteriner Hekim var ve her yıl bu rakam artıyor. Bu olayı örnek göstererek değerlendirme yapmanızı istiyorum.

Durum yukarıda çizdiğim tablodan çok farklı olmadığı için ; eğitim fakülteleri, mühendislik fakülteleri, iktisat, işletme ve diğer alanlarda eğitim ve mezun veren fakülteler açısından da olaya bakıp hemen hemen aynı değerlendirmeyi yapabilirsiniz.


Toplumu meydana getiren her bir şahsı bir hücre ve toplumu bu hücrelerden meydana gelen devasa yek vücut bir insan olarak değerlendirin. Nasıl ki insan sadece beyinden müteşekkil değildir, beyin vücudun sadece bir parçasıdır. Vücuda el, ayak, göz, kulak, burun, parmak, deri ve diğer organlar lazımdır. Vücuda iskelet sistemini oluşturacak kaslar, kemikler, damarlar ve kan lazımdır. 

Toplumuda sadece üniversite mezunu gençlerden müteşekkil bir yığın haline getirip bırakmak, yada bırakmaya yönelik eğitim sistemi inşaa edip uygulamaya koymak da  o derece abestir. Abeste iştigal edenlere seyirci kalmak da iç acıtıcı bir ezikliktir.


Türkiye'de üniversite sayısı 193 e ulaşmış vaziyette. 193 üniversitemizden belki 3-4 tanesi hariç hiç biri Türkiye ve Dünya çapında adından bahsettirecek işlere imza atabilmiş, dişe dokunur çalışmalar  yapıp, saygın üniversiteler sıralamasına girebilmiş değildir.

Üniversite kuruyoruz diye yüksek lise kapasitesinde kurumlar oluşturmak bize ışık tutmayacak, ufkumuzu aydınlatamayacaktır. Kendimizi kandırmaya devam etmenin kimseye faydası yok. 

Peki alttan gelen, üniversite kapılarında sayıları her yıl artarak çoğalan gençlerimizi ne yapacağız ?

Arkadaşlar eğitim sistemimizin yanlış olduğunun göstergesi olan bu problemimizi su ve hava kadar  vazgeçilmez  ihtiyacımız olan meslek okulları ile çözmeliyiz.


Bu meslek okullarını sanayi sitelerine, organize sanayi bölgelerine, fabrikaların, çiftliklerin içine kurmalıyız. Eğitim işini de sadece klasik öğretmen tipinde ; kravatlı, takım elbiseli, sabah sekiz, akşam beş çalışan memurlara vermemeliyiz. Ustalar, kalfalar ve mesleğini icra eden maharetli insanlara da eğitim verme imkanı sağlamalıyız.


Meslek okulunun konusu turizm ise burada eğitim görenlerin eğitiminin yüzde seksenini otellerde, tur rehberlerinin yanında yani kendi sıcak sahasında, bire bir, adeta usta çırak ilişkisi ile almasını sağlamalıyız. Eğitimini tamamladığında ve diplomasını aldığında işini gözleri kapalı yapabilecek gençler yetiştirmeliyiz. Kantarın topuzunu iyi ayarlamalıyız. Teorik eğitim ve uygulamalı eğitimi dengelemeli bir birini boğmasına neden olmamalıyız.


Devasa paraları hortumlayıp berhava eden, dünyanın en keskin zekalı insan gücünü etkisiz hale getiren bu eğitim sistemi ucubesini yok edelim.

Herkesin üniversite mezunu olduğu ve mezun olan gençlerin  ya hiç bir şey bilmediği bilse de bildiklerini uygulayacak iş bulamadığı bu  sistem Türkiyeyi bataklığa götürür. Yok olmaya mahkum eder. 

Bu alçak sistem bizi yok etmeden biz onu yok edelim. 


Böyle bir dünya yok


Doğru oturup doğru konuşalım, hep birlikte el ele verip bilgilerimizi, tecrübelerimizi, projeksiyonlarımızı birleştirelim ve geleceğimiz adına, dünyanın geleceği adına adımlar atalım.

Yoksa eğrilerin içinde boğulacağız....


MUSTAFA ÇİMEN

KAYSERİ 17/7/17

1 Mayıs 2017 Pazartesi

HOBİ TAVUKÇULUĞUNDA KULUÇKALIK YUMURTALARDA DÖL PORBLEMİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Süs tavukçuluğu ile uğraşanların yaşadığı problemlerden biri de döllü yumurta oranının düşük olmasıdır. Döllü yumurta oranının düşüklüğü ve kuluçka makinesine konulan yumurtaların dölsüz olması, kişileri hem ticari kayba uğratıyor hemde hayal kırıklığına.

Yumurtaların neden dölsüz olduğu ve çıkım alınamadığına  ilişkin tespitlerim şunlardır.
1- Kümeslerin ısı-ışık-nem-yem-oksijen-karbondioksit değerlerinin normal olmaması.
2- Horoz sayısının 8-10 tavuğa 1 horoz oranına göre yetersiz olması, ve horozların haftada 2-3 gün dinlendirilmemesi.
3- Horoz sayısının gereğinden fazla olması ve horozların bir birinin eşleşmesine müsaade etmemesi.
4-Selenyum, E vitamini, Bakır, Çinko vb. üremeyle alakalı mineral ve vitamin yetersizliği
5-Horozların ve tavukların yaşlarının uygun olmaması. Burada en yüksek verimli horozların 2-3 yaşındaki horozlar olduğunu vurgulamak isterim.
6-Döllü olduğu halde yumurtaların yanlış yerde saklanması. Yumurtaların 27 derece ve üzerinde sıcaklığa sahip yanlış ortamda saklanması.
7-Döllü yumurtaların yanlış viyollerde nakledilmesi ve nakil sırasında aşırı çalkalanıp ısınması.
8-Döllü yumurtanın kalibrasyonu yanlış kuluçka makinelere konarak bozulması.
9-Her şeyi sağlam kuluçka makinesini doğru dürüst kullanmayı bilmeyen ancak doğru bildiğini sanan kişiler tarafından yanlış kullanılıp yumurtaların zayi edilmesi.
10- Yumurta kabuk kalınlığının istenenden yüksek olması. Bu durum besleme ve tavuğun yaşı ile alakalıdır.
Yukarıda aklıma gelen en önemli on sebebi sıraladım. Ancak bütün sebeplerin bunlardan ibaret olmadığını da unutmamak lazım.

Ticareti yapılan süs tavuğu yumurtalarında döl oranı hangi sınırlar içinde normal kabul edilmelidir ?
Bu sorunun cevabını verecek otorite 2016 yılında kurulan Türkiye Süs Tavukları Federasyonu olmalıdır.

Bizim önerimiz ; Ticari yumurta üreten süs tavukçusu, pazarladığı yumurtalarına çıkmayan kalemle imza atmalı yada özel damgasını basmalıdır. Ticareti yapılan süs tavuğu yumurtasında döl oranı yüzde 50 olduğunda normal kabul edilmelidir. Yüzde 50 altında dölsüz çıkan yumurta bedeli satıcılar tarafından alıcıya ödenmelidir.

Peki yüzde 50 i neye göre tespit ediyoruz. Her şey normal ve ideal olsa dahi tavukçulukta yüzde 15 oranında dölsüz yumurta olması gayet normaldir. Geriye yüzde 85 döllü yumurta kalır. Yüzde 85 döllü yumurtanın nakil sırasında zarar görmesi Türkiye şartlarında gayet olağandır.

Çünkü otobüsler yumurta kabul etmiyor, edenler muavinlerin elinde otobüsün altında bulunan bagajda muhafaza ediyor yada yumurtayı pazarlayan kişi otogarlara gitmek istemeyip yumurtaları kargo ile yolluyor. Kargoların hali malumunuz. Koliler elden ele atılarak, fırlatılarak araçlardan araçlara aktarılabiliyor. Koli üst yönleri bilinçsiz kişiler tarafından alta getirilebiliyor. Yada koli gideceği adrese ulaşana kadar en az beş on aktarma merkezinde el değiştirip aşırı çalkalanmaya maruz kalabiliyor. Bu sebepler döl oranını kesinlikle düşürüyor.

 Yukarıda aktarılan sebepler göz önünde tutularak %50 oranını öneriyoruz. Ancak döllü olup ta kuluçka makinelerine, kuluçkahanelere, yada alıcı hatalarına bağlı çıkımı olmayan döllü yumurtalar satıcıyı bağlamamalıdır. Yumurtaların döllü olup olmadığı çıkmayan yumurtaların kırılması ve videosunun çekilmesi ile anlaşılacaktır. 3-5 günlük gelişim geçirmiş döllü yumurtalarda ki civcivler dahi belli olmaktadır.

Mustafa ÇİMEN
VETERİNER HEKİM
KAYSERİ SÜS TAVUKLARI VE BAHÇE HAYVANLARI
YETİŞTİRİCİLERİ DERNEĞİ BAŞKANI




31 Mart 2017 Cuma

ülke olarak bataklığa ba tı yo ruz

İşin Aslı…
İşin aslı sistem bizi üretmemeye, oturmaya, izlemeye ve tüketmeye yönlendirip bu pasif daireye hapsedecek şekilde tasarlanmış.

İlkokuldan başlayalım, orta öğretimi tamamlayalım, üniversiteyi halledelim, eee yaş 20-25 olsun. Sonrasında diplomayı alalım her şey tamam. Tamammı peki, asla tamam değil. At gözlüğü ile bakılan eğri büyrü bir sistem.

Diplomayı alanlar ne yapmış. Diploma kâğıt parçasından ibaret ancak bizim memlekette önemli bir belge. Diploman var mı? As bürona iş yerine, sırtını ona daya çalışmaya başla…

Beyler bu ülkede bazı şeyler diyeceğim ama maalesef değil, çoğu şey eyri gidiyor, yanlış gidiyor, boş gidiyor.
Üniversiteleri ele alalım tıp fakülteleri ve birkaç üniversitenin birkaç fakültesi hariç çoğu fakültelerde eğitim yetersiz, çünkü uygulama yok.

 Sen yığmışsın gencin önüne yüzme kitaplarını oku babam oku, ezberle babam ezberle diyorsun.
E aklı evvel sen kitaptan yüzme öğrenileceğine gerçekten inanıyor musun? Ben inanmıyorum. Üniversiteyi ya da meslek okulunu bitiren genci havuzun önüne getiriyor basıyorsun kıçına tekmeyi, havuza düşenlerin çoğu boğuluyor, bir kısmı su yutup bir daha havuza girmemeye yemin ediyor, bir kısmıda kendi becerisiyle iyi kötü yüzmeye başlıyor.

Bizim üniversite ve meslek okullarının durumu yukarıda örneklemeye çalıştığım gibi.
Ticaret hayatını ele alalım. Kurumsal ve büyük sermayeye sahip olmayan çoğu işletme zor durumda. Satışlar yetersiz, harcamalar yüksek, borçlar kabarmış, krediler çevrilemez hale gelmiş.

Ticaret sistemi bir birine bağlı dişli çarklardan oluşan mekanik yapıya benzer. Bir dişli aksarsa tüm sistem aksar. Çarklar durduğu zaman tekrar çevirmeye başlamakta öyle kolay değildir hani. Bir işletme batarsa altında ve üstünde konumlanan ve alış veriş yaptığı pek çok işletmeye zarar verir.

En tabandan tüketici dediğimiz kişiden başlayalım. Eskilerin bir tabiri var ya hani  ‘’Ayağını yorganına göre uzat’’ diye. Uzatmazsan sen kendi yorganını temel almayıp komşunu, arkadaşını, televizyondaki süslü ve abartılı hayatları kendine örnek almaya kalkarsan ve harcamalarından bir kısmını tasarrufa ayıracağın yerde gelecek yıllarını da bankalara ipotek verirsin. Sen esnafa olan borcunu ödeyemezsin, esnaf tedarikçisine olan borcunu ödeyemez,  tedarikçi depolar da fabrikalara olan borcunu ödeyemez, fabrika alacaklarını alamayınca batar, fabrikalar batarsa ülke batar….

Bir çivi bir atı aksatır ve devirir, bir at bir askerin ya da komutanın ölümüne sebep olur ve savaşı kaybedersin.
Sonuçta, acilen sistemi tasarrufa, eğitim sistemini hayatın gerçeklerine ve ihtiyaçlarımıza uygun uygulamalı eğitime, televizyon dizilerini hayatın gerçeklerine uyduramazsak, lafla peynir gemisi yürütür dururuz.

Daha yazılacak anlatılacak o kadar çok şey var ki, hayatın hayatımızın gerçeklerine dair. Ticari, ekonomik, sosyal sistemimizin neresini nasıl yazayım? Nasıl tarif edeyim? Bilemiyorum. Tarif et okumak güzel oluyor derseniz tarif etmeye ve anlatmaya, parmaklarım durana kadar yazmaya devam ederim.  Yeter ki uyuyanlar uyansın, kafası kuma gömülü yaşamaya çalışanlar etrafında olup bitenlere gerçekçi bir gözle baksın.

Buradan haykırıyorum, içim kan ağlıyor, bunalıyorum. Sistemimiz tıkandı tıkanacak, ülkemizi bu gidişe teslim edersek emin olun milletimizi hiç iyi günler beklemiyor.  Ya bu düzen değişmeli, ya da değişmeli başka çare, başka ilaç, başka umut kapısı yok.

Mustafa ÇİMEN

20 Şubat 2017 Pazartesi

Kırk yaşında kırk şey

40 yaşına girdiğimde...
 19 ŞUBAT 2017.


40 yıldır dünyadayım, 40 yılda öğrendiğim, ha bu da böyleymiş, bu da böyle olmalı dediğim, fark ettiğim, hissettiğim, sezdiğim, hayattan anladığım farklı farklı başlıklardaki, farklı konulardaki  kırk şeyi aktarmak istedim.


Aklıma gelen ilk kırk şeyi yazdım.  

Keyifli okumalar diliyorum.


1. Yaşamak; insanları, ağaçları, toprağı, bin bir renkli çiçekleri, dört mevsimi, sabahı, geceyi ve bu sonsuzluğu temaşa etmek,  tatlısıyla, korkusuyla, umuduyla, varlığı ve yokluğu ile  hayatı yaşamak inanılmaz derecede güzel ve keyifli bir şey. 


2. Hayatta gördüğüm her şey bir mucize. Neler mi ? Dünya, yıldızlar, güneş, evren, İnsan, canlı cansız varlıklar, metabolizmalar, sistemler, matematik ve var olan her şey, hepsi birer mucize. Madde aleminde maddenin en küçük yapısını oluşturan Atomun yapısını düşünün ne kadar mucizevi ve  mükemmel.  Bu kadar mucizenin içinde en büyük  mucize sence ne derseniz İnsanlığa Rabbimizden gelen mesajları  ileten Peygamberler  ve vahiy, evet en büyük mucize de bu çünkü Alemlerin yaratıcısının rahmetinin kanıtı. İnsan hayatını ve varlığını Peygamberler tamamlıyor. Vahiy olmasa Rab katından tek söz almaya insanlığın gücü yetmezdi.


3. Ölüm hayatın sürekli yenilenmesini,  gelişmesini, tazelenmesini sağlar. 


4. Her yeni doğan gün ile  dünya ve insanlar yenilenir.


5. Boş vakit diye bir vakit yok ,boş vakit  lafı tam bir saçmalık. Örneğin, 22995 gününüz var, günleriniz hayatınıza tanımlanmış kontör gibi. Her geçen gün ömürden gidiyor, dakikaların geri dönüşü yok, o yüzden boş vakit diye bir şey yok. Bu lafı kullanmayın, zamanınızı boşa harcamayın. 


6. Her şeyin;  maddenin, canlının cansızın biz idrak edemesek te kendine göre bilinci var, kalbi var, anlayışı var, tepkisi var. Bir işe canla başla, çaba ve gayretle sarılıp başarısız olmanın sebebi ise İnşallah dememek. İnşallah dediğinizde maddeye ve manasına hatrınız geçiyor, çünkü maddenin yaratıcısına ahdi var. 


7. İnsanların nefisleri aynı mekanizmayla çalışıp aynı olaylara çoğunlukla aynı tepkiyi verse de ruhlar farklı olduğu için aynı ağaca bakan on kişi o ağacı değişik görüyor, aynı cümleyi duyan on kişinin anladığı da ayrı ayrı.


8. İnsan sonsuz istek ve fikirlerle, harıl harıl çalışan aklıyla, sonsuzluğun ortasındaki küçücük dünyaya neden geldi, dünyada ne işimiz var, insan oğlu dünyada sürgünde yada hapisdemi, dünyamızda başka bir dünyanın cenneti yada cehennemi mi ?  Bu soruların cevabını Kuran olmasa asla kesin ve net şekilde bilemezdik.


9. Sadece bilinçli ve zeki değil ayrıca en komik varlığın da insan olduğunu sanıyorum.

10. İnsanlık Hz. Adem babayla başlamış.  Ancak defalarca Allah'ın emriyle tüm ilmi ve fenni kabiliyetini sıfırlayıp nüfus olarak bir avuç kalıp medeniyet yolculuğuna yeniden başlamış olmalı. Nuh tufanı bunun bir örneği.


11.Nezaket ve edep çok önemli. Olmaz işleri oldurur, olacak işleri de oldurmaz tarafı var.


12. Mutluluk elimizdeki şeylerle yetinip şükretmekle mümkün. Elimdekiler bana yeter diyen insanlar en zengin insandır ve kimse onu aldatamaz.


13. Okula gitmeden de insan kendini çok iyi yetiştirebilir. Bilgi sadece okumakla elde edilmez. Özellikle bizim memleketimizde okula gitmek diploma almaya vesile olur. Ötesi size kalmış.


14. Zaman akarken geçmişte kalmamak lazım. 


15. Huzur dürüstlüğe bağlanmış.


16. Çok şey bilmek güzeldir ancak ömrünüzü de çok şey öğreneceğim diye boşuna harcamayın. Az ama kaliteli, işinize yarayacak az bir  bilgiyi kullanarak güzel şeyler de yapılabilir.


17. Olaylar akıp giderken insanın üstüne düşen şey tarafını seçmek. Her ne olursa olsun sonuç Allah'ın takdiri.


18.  Yüce Allah Rabbelalemin yani sadece Rabbelmüslimin değil. O yüzden çalışan ve çalışmayan, bilen ve bilmeyen arasında imkanlar ve zenginlik el değiştiriyor. Sadece Müslüman olmak, dürüst olmak, haktan yana olmak, haklı olmak galip gelmek için yeterli olmuyor.


19. Para kazanmak için çok çalışmak mühim değil. Önemli olan çokça ticaret.


20. Bu devirde her şeyi bulmak mümkün. Zor bulunan  dürüst dost, arkadaş. Bulduğunuz dürüst insanların kıymetini bilin.


21. Siyaset insanların arasını bozmamalı. Siyasi fikri ve düşüncesi ne olursa olsun dürüst ve samimi insanları sevin. 


22. Sevmeye ve sevilmeye insanın ekmek-su-hava kadar ihtiyacı vardır.


23. İçinizdeki şeyi yapın. Tavuk mu beslemek istiyorsunuz, domates mi yetiştirmek istiyorsunuz, resim mi yapmak istiyorsunuz? Yapın. Daha önemli gördüğünüz ve içinizden gelen şeyleri yapmanıza engel olan işler, sizi ruhunuzdan gelen dürtüleri yerine getirmek kadar  mutlu etmez.


24.  İnsanları aldatan çağın yalancı peygamberi '' Televizyon ''. İnsanları kendi özgür iradeleriyle düşünmekten ve karar vermekten alıkoyuyor. İnsan tembelliği seviyor,düşünmek ve gerçeği öğrenmek  için araştırıp beyninin enerji ve zaman harcamasını istemiyor onun yerine televizyondan duyduklarını kabulleniyor. Başkaları düşünmüş, söylüyor işte. Bu kadar insan doğru diyorsa doğrudur diyor.


25. Vücutta ayak parmak ucundaki hücreyle beyin hücresi arasında nasıl bir bağlantı var ise dünyanın her yerindeki insanlar arasında da benzer şekilde bağlantı var. Bunu şimdilik keşfedip ispatlayamadık. Yani Çin'deki,Brezilya'daki ile Brezilya'daki Yemen'dekiyle, Yemen'deki Türkiye'dekiyle, tüm insanlık  birbirine görünmez bağlarla bağlı. Tüm dünyadaki her bir insanın diğerleri ile görünmez bağları var.  İnsanların mutluluğu o yüzden bireysel veya milli olarak asla gerçekleşmez.Tüm dünyadaki insanlar mutlu olursa sizde gerçek mutluluğu o zaman yakalayabilirsiniz. Ayağına diken batmış, ellerinde diken yok diye insan keyifli olmaz. İnsanlık  ayrı ayrı milletlerden, kabilelerden oluşan tek vücut gibi. İnsanların insanlarla olan birinci derece bağından sonra ikinci derece bağı hayvanlarla, üçüncü derece bağı bitkilerle.


26. Mikrobundan balinasına kadar her türlü canlılığı  birimselleştirip değer versek ve hepsini toplayabilsek çıkan sonuç  belli bir sabit değere eşit olabilir. Bu ne demek? Eşitliğin bir tarafında tüm canlılar var, diğer tarafında ise belli bir sabit değer. ( a+b+c+d+e+f+g+.....= 1 )Yani soldaki a canlısının türü azalıyor veya kayboluyorsa  diğerinde artış oluyor, ancak toplam değer hep o sabit değere eşit kalıyor.


27. Akıl en çok kendini beğenir, diğer akılları göremeyecek kadar kördür. Bu durum gençlikte pik noktasındadır. Olgunlaşma diğer akıllardan faydalanmanın başladığı yerdedir.


28. Az şeyle çok şey yapabilen, kaynakları en üst verimlilikle kullanıp çevreye, eşyaya, varlığa en az zararı verip, en alt seviyede atık üreten insanı yetiştirmek için çabalamalıyız. 


29. İnsan sadece iyilik üzere yaratılmamıştır. Bir yanıyla kötülük abidesidir ve bu yaratılışının ona sunduğu geniş hareket sınırlarının içindedir. Kötülük yerine iyilik insanın tercihidir. Yani yaratılıştan iyi yaratılmış diye bir şey  yoktur. 


30. Affetmek, yardım etmek, karşılıksız vermek, acımak, fedakarlık yapmak, kendi hakkına düşen şeyden vaz geçebilmek insanın doğasında vardır. Bu meziyetler ve ruh halleri tüm insanların fıtratında mevcuttur, kapitalizm ise almadan vermeyi, karşılıksız vermeyi kabul etmez. Bu nedenle kapitalizm insanı mutlu edemez, eninde sonunda yok olmaya mahkumdur. 


31. İnsan doğuşunda yani bebekken sıfır sorumlulukla ve sonsuz özgürlükle doğar. Büyüdükçe özgürlüğü azalır, her geçen gün sorumluluğu artar. O yüzden her insanın çocukluğu özlenen, mutlu anılarla doludur. 


32. Zamanla aynı toplum içindeki insanların fikirleri ve bakış açıları da aynılaşır. İşletme körlüğü denen şeydeki gibi. Değişik, çarpıcı bakış açısı azalır. Bu sebeple her yıl yeni göçmen alan ülkeler daha fazla gelişmiştir. Bizimde ülke olarak her yıl eğitimli göçmen almamız şart. Bunu yaparsak çok kısa sürede büyük mesafeler kat edebiliriz.


33. Çocuklar anne babalarına aittir ancak sadece anne-babasına ait değildir. Onların sorumluluğu topluma da aittir. Hiç biri yokluk çekmemeli.


34. Dürüstlük kadar büyük bir servet yoktur. Dürüstlük aynı zamanda cesaret ve babayiğitlik işidir. Dürüst görünen değil gerçek manada dürüst insan bu yüzden azdır.


35. Türk milleti milli ruh olarak adalet ve merhamet üzere olduğu için dünyanın merkezinde yaşıyor.


36. Duanın gücü var. Boş, değersiz ve anlamsız değil. Kıymetini bilmek gerek. Örneğin, Cumhurbaşkanı sizin gibi etten kemikten insan, onun huzuruna çıkamıyorsunuz. Dua ederken alemlerin rabbinin huzuruna çıkabiliyorsunuz.


37. Ölüp gidince herkese aynı şey sorulmayacak. Bu dünyada sahip olduğumuz akıl, bilgi, ilim, servet, makam ve sorumluluk gibi kriterler üzerinden ayrı ayrı değerlendirileceğiz.


38.  Olduğumuz gibi olsak yani olduğumuz hal üzere davransak gerçek mükemmellik ve denge noktamızın da aslında orası olduğunu göreceğiz.
 

39. 2+2=4 bu sadece matematikte geçerli.

40. Terbiyesizliğin en büyüğü uyanıklık diye tabir edilen şekle dönüşmüş durumda. Dininde bize emri güzel ahlaklı olmak, insanlığın gereği de güzel ahlaklı birey olmaktır. Terbiyesizliklerden kaçınarak, dünyadaki en ince çizginin toprak olduğunu ve o çizginin altı bulunduğunu da hatırımızdan çıkarmayarak hareket etsek daha güzel bir dünyada hep birlikte yaşarız.


Mustafa ÇİMEN
 19 ŞUBAT 2017
 TALAS KAYSERİ