Ecdadımız ;1917
yılında Mekke'yi İngiliz iş birlikçilerine terk ederek kutsal topraklarımızdan,
öz yurdumuzdan, uğrunda haçlı seferlerine göğüs gerdiğimiz mübarek topraklardan ve Beytullah'tan çekilmek zorunda kalmıştır.
Medine şehrini ise
Fahrettin Paşa'mız ve askerleri tarafından kısıtlı imkânlara, açlığa ve her
türlü ihanete göğüs gerilerek, ‘’Bu asker, Medine'nin enkazı ve nihayet Ravza-i
Mutahhara'nın yeşil türbesi altında, kan ve ateşten dokunmuş bir kefenle
gömülmedikçe, Medine-i Münevvere kalesinin burçlarından ve nihayet Mescid-i
Saadet minareleriyle yeşil kubbesinden al sancağı alınmayacaktır.’’ diye yemin
edilerek, gerektiğinde çekirge dahi yenilerek, bizden yana olan Arap
kardeşlerimizin de desteği ile 2 yıl 7 ay daha müdafaa edilmiş. 1918 senesinde
acı ve ızdırapla Mondros’un şartlarından biri olarak teslim edilmiştir.
Medine müdafaasına
katılan atamız, ecdadımız, dedemiz İdris efendimiz; Rasulullah'a hitaben şöyle
demiştir :
Ne kanlar
akıttık hep senin için
O Ulu Kitab'ın hakk için aziz !
Gücümüz erişsin ve erişmesin
Uğrunda her zaman döğüşeceğiz
Yapamaz Ertuğrul Evladı sensiz
Can verir canânını veremez Türkler
Ebedi hadimü'l-Harameyn’iniz
Ölsek de Ravza’nı ruhumuz bekler
O Ulu Kitab'ın hakk için aziz !
Gücümüz erişsin ve erişmesin
Uğrunda her zaman döğüşeceğiz
Yapamaz Ertuğrul Evladı sensiz
Can verir canânını veremez Türkler
Ebedi hadimü'l-Harameyn’iniz
Ölsek de Ravza’nı ruhumuz bekler
Üzerinde ivedilikle durulması elzem olan diğer mesele
ise; Allah'ın emirlerinden biri olan Hac ibadetini yerine getirmemizin
engellenmekte oluşudur.
Kotalar konmakta, zorluklar çıkarılmakta ve Hacı
olmamızın önüne set çekilmektedir. Bu hususun dünyaya bakan tarafı olduğu gibi,
ahirete bakan yönü de korkutucudur. Harekete geçmemizi gerektirmektedir.
Mübarek topraklara, ahalisine ve hacılara biz hiç bir
zaman efendilik taslamamış, oralara hizmetçilik etmekten gurur duymuşuzdur.
Üstelik o topraklar kutsaldır, hiç bir kavme ve millete de ait değildir.
Ümmet-i Muhammet'in emaneti ve gözetimi altında olması gerektiği gibi
yönetiminde de olmalıdır.Bu şart
yerine getirilmeden İslam coğrafyalarındaki kanın durdurulup birliğin tesis
edilmesi zor görünmektedir.
Yukarıda saydığım
sebeplerin tamamından dolayı, Fahrettin Paşa’mızın yeminini ve İdris
efendimizin Rasulullah’a verdiği sözü, torunları olarak kendimiz için hala
geçerli sayarak 2018 senesini tüm
dünyada yas yılı ilan etmeyi, ızdırabı canlı tutmayı, Fahrettin Paşa’mızın da
dediği gibi hep bir ağızdan ve yürekten "Ya Resulullah, biz seni
bırakmayız." demeyi teklif ediyorum.
Mustafa Çimen
Kayseri
14/01/2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder