Yıl 2014, 1914 'ün üzerinden tam 100 yıl geçti.
Peki ne bu 1914 ? 1914 Birinci Dünya Savaşı'nın başlangıç tarihi.
Osmanlı devleti olarak Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan'ın yanında; İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya, Abd, Brezilya, Portekiz, Sırbistan, Japonya' ya karşı savaştık.
Hem de nasıl savaştık ?
Kafkas cephesinde
Kanal Mısır cephesinde
Suriye Filistin cephesinde
Irak cephesinde
Hicaz Yemen cephesinde
Çanakkale cephesinde
Çanakkale hariç tüm cephelerde ya yenildik, yada geri çekildik. Neredeyse tüm Müslüman Türk nüfusumuzu, yetişmiş insan gücümüzü kaybettik.
1918 de Mondoros'u imzaladık. Mondoros'u yeterli görmediler. 1920 de Sevr'i imzaladık. Çıkmak üzere olan canımızı almak üzere tekrar saldırdılar ve 1923'e kadar giden süreç başladı.
Sevr sonrası başlayan Anadolu işgaline direnerek, iç cephelerimizde kazanıp müzakere masasına oturduk. Kazandığımız zafer, 1920 Sevr anlaşmasına göre zafer sayılırdı doğru. 1914 sınırlarımız göz önüne alınınca da zafer olmadığı açıktır. Sonuçta; boyun büktük, diz çöktük, dayatılan tüm şartları kabul edeceğimizi, kaybettiğimizi kabul ettik.
Bildiğimiz, okuduğumuz ve bize söylenenin aksine Cumhuriyet'i ; kahramanlık hikayeleri ve zaferle değil, müzakerelerle ilan ettik. '' Büyük fedakarlıklar yaptım, ileri sürülen tüm şartları kabul ettim, memleketin iktisadi esaretine ise karşı çıktım '' diyen İsmet paşa olayı net olarak ifade etmiştir.
Türk Müzakereciler '' Ecdadımızın heybeti ma'ruf-i cihandır, fıtrat değişir sanma bu kan yine o kandır'' diye düşünüyorlar mıydı ? '' Muhtaç olduğunuz kudret damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur '' diyerek bu hakikati pekiştiriyorlar mıydı ? bilemiyoruz. Kabul edilen şartlar ağır hatta kabul edilebilir değildi.
Müzakere ve yenilgiyi neden kabul ettik ? 1927 nüfus sayımında 13,5 milyon olabilmiştik. 1923 'te ise bu sayı 12 milyon civarında olup, 12 milyonun da sadece 3-4 milyonunu yetişkin erkekler oluşturuyordu. Bunlar ; yaşlılar, sakatlar, yaralı gazilerle savaşmaya niyeti olmayan asker kaçakları idi.
Müzakere edenler, dayatılan şartları Sevr'e bakarak o gün için başarı olarak mı gördüler ? Daha geriye, geçmişe, özellikle Kabe ve Medine'nin hadimi olduğumuz günlere bakacak dermanımız, düşünecek kuvvet ve kudretimiz kalmamış mıydı ?
Müzakerelerde nelerden vazgeçtik ?
Kuran harflerinden vazgeçtik.
Hilafetten vazgeçtik.
Müslüman takviminden vazgeçtik.
Müslüman ölçülerinden vazgeçtik.
Müslüman gibi giyinmekten vazgeçtik.
Tekke ve Zaviyelerden vazgeçtik.
Müslüman gibi yargılanmaktan yani Kuran'a ve sünnete dayalı yargılama yapan mahkemelerden vazgeçtik.
Devletimizin İslamla alakası kalmadığını beyan ettik.
600 yıllık Sultanımızdan vazgeçtik.
Elde ettiğimiz şey ise ana topraklarımız ve devletimiz oldu ?!
Ve'l hasılı kelam ; Biz 1923'te yumurtadan çıkmadığımız gibi savaş mavaş da kazanmadık, kahramanlık dolu hikayelerle değil ; yenilerek, ezilerek, dinimizin ve kimliğimizin temel kavram ve kurumlarından vazgeçerek Cumhuriyet'i kurduk.
Kalbi duygu ve inançlara müdahale edilmesi imkansızdı.
1923 sürecini 1876-1908'e yani Meştiyet'e, hatta daha da geriye gidip Meşrutiyet'e getiren sürece bağlayacak olursak nelerle karşılaşırız ?
2014 yılındayız ve 75 milyonluk nüfusumuzla, her sahada yetişmiş insan gücümüzle bu toprakları yurt olarak elimizde tutmaya devam ederken kimlik bunalımı içerisinde miyiz ?
2014'te İslam'ı kendine tehlike olarak görmeyen batı istediğine ulaştı mı?
Camiler boşken Hristiyan yılbaşında dolup taşan meydanlarımız neyin nesi ?
Peygamber efendimiz gibi Medeni miyiz ? Avrupalılar gibi Çağdaş mı ?
Müzakerelerle kurulduğunu iddia ettiğim Türkiye Cumhuriyeti devletimiz tam bağımsız mı?
Çok fena halde yenildiğimiz bizden neden saklandı ? Yenilginin farkına varmak bize neler kazandırırdı ?
Mustafa Çimen
12/01/2014
Pazartesi
Peki ne bu 1914 ? 1914 Birinci Dünya Savaşı'nın başlangıç tarihi.
Osmanlı devleti olarak Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan'ın yanında; İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya, Abd, Brezilya, Portekiz, Sırbistan, Japonya' ya karşı savaştık.
Hem de nasıl savaştık ?
Kafkas cephesinde
Kanal Mısır cephesinde
Suriye Filistin cephesinde
Irak cephesinde
Hicaz Yemen cephesinde
Çanakkale cephesinde
Çanakkale hariç tüm cephelerde ya yenildik, yada geri çekildik. Neredeyse tüm Müslüman Türk nüfusumuzu, yetişmiş insan gücümüzü kaybettik.
1918 de Mondoros'u imzaladık. Mondoros'u yeterli görmediler. 1920 de Sevr'i imzaladık. Çıkmak üzere olan canımızı almak üzere tekrar saldırdılar ve 1923'e kadar giden süreç başladı.
Sevr sonrası başlayan Anadolu işgaline direnerek, iç cephelerimizde kazanıp müzakere masasına oturduk. Kazandığımız zafer, 1920 Sevr anlaşmasına göre zafer sayılırdı doğru. 1914 sınırlarımız göz önüne alınınca da zafer olmadığı açıktır. Sonuçta; boyun büktük, diz çöktük, dayatılan tüm şartları kabul edeceğimizi, kaybettiğimizi kabul ettik.
Bildiğimiz, okuduğumuz ve bize söylenenin aksine Cumhuriyet'i ; kahramanlık hikayeleri ve zaferle değil, müzakerelerle ilan ettik. '' Büyük fedakarlıklar yaptım, ileri sürülen tüm şartları kabul ettim, memleketin iktisadi esaretine ise karşı çıktım '' diyen İsmet paşa olayı net olarak ifade etmiştir.
Türk Müzakereciler '' Ecdadımızın heybeti ma'ruf-i cihandır, fıtrat değişir sanma bu kan yine o kandır'' diye düşünüyorlar mıydı ? '' Muhtaç olduğunuz kudret damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur '' diyerek bu hakikati pekiştiriyorlar mıydı ? bilemiyoruz. Kabul edilen şartlar ağır hatta kabul edilebilir değildi.
Müzakere ve yenilgiyi neden kabul ettik ? 1927 nüfus sayımında 13,5 milyon olabilmiştik. 1923 'te ise bu sayı 12 milyon civarında olup, 12 milyonun da sadece 3-4 milyonunu yetişkin erkekler oluşturuyordu. Bunlar ; yaşlılar, sakatlar, yaralı gazilerle savaşmaya niyeti olmayan asker kaçakları idi.
Müzakere edenler, dayatılan şartları Sevr'e bakarak o gün için başarı olarak mı gördüler ? Daha geriye, geçmişe, özellikle Kabe ve Medine'nin hadimi olduğumuz günlere bakacak dermanımız, düşünecek kuvvet ve kudretimiz kalmamış mıydı ?
Müzakerelerde nelerden vazgeçtik ?
Kuran harflerinden vazgeçtik.
Hilafetten vazgeçtik.
Müslüman takviminden vazgeçtik.
Müslüman ölçülerinden vazgeçtik.
Müslüman gibi giyinmekten vazgeçtik.
Tekke ve Zaviyelerden vazgeçtik.
Müslüman gibi yargılanmaktan yani Kuran'a ve sünnete dayalı yargılama yapan mahkemelerden vazgeçtik.
Devletimizin İslamla alakası kalmadığını beyan ettik.
600 yıllık Sultanımızdan vazgeçtik.
Elde ettiğimiz şey ise ana topraklarımız ve devletimiz oldu ?!
Ve'l hasılı kelam ; Biz 1923'te yumurtadan çıkmadığımız gibi savaş mavaş da kazanmadık, kahramanlık dolu hikayelerle değil ; yenilerek, ezilerek, dinimizin ve kimliğimizin temel kavram ve kurumlarından vazgeçerek Cumhuriyet'i kurduk.
Kalbi duygu ve inançlara müdahale edilmesi imkansızdı.
1923 sürecini 1876-1908'e yani Meştiyet'e, hatta daha da geriye gidip Meşrutiyet'e getiren sürece bağlayacak olursak nelerle karşılaşırız ?
2014 yılındayız ve 75 milyonluk nüfusumuzla, her sahada yetişmiş insan gücümüzle bu toprakları yurt olarak elimizde tutmaya devam ederken kimlik bunalımı içerisinde miyiz ?
2014'te İslam'ı kendine tehlike olarak görmeyen batı istediğine ulaştı mı?
Camiler boşken Hristiyan yılbaşında dolup taşan meydanlarımız neyin nesi ?
Peygamber efendimiz gibi Medeni miyiz ? Avrupalılar gibi Çağdaş mı ?
Müzakerelerle kurulduğunu iddia ettiğim Türkiye Cumhuriyeti devletimiz tam bağımsız mı?
Çok fena halde yenildiğimiz bizden neden saklandı ? Yenilginin farkına varmak bize neler kazandırırdı ?
Mustafa Çimen
12/01/2014
Pazartesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder